29 Ağustos 2009 Cumartesi

TRAKYA USULU SEPET KOVAN

Trakya usulu sepet, gelecek sene inşallah arılığımızda yerini alacak, Arılığımda her yöreye ait kovanlardan nostalji amaclı olarak bulundurmak istiyorum. Bahçemdeki arılıkta sabit olarak bulunacaklar inşallah.



Sepet kovanımız bu gün Trakya'dan geldi. Benim körükçüm kovanı inceliyor.





Bu gün güzel bir süpriz yaptı Murat Hocam Trakya'dan ziyaretime gelmiş, MSN de yaptığımız sohbette sepet kovanları konuşurken bu sepetleri anlatmıştı. Bu gün gelirken de bir tane hediye getirmiş. Trakya'da belki önemli olmayabilir ama benim için çok büyük ve anlamlı bir hediye kendisine buradan çok teşekkür ediyorum.



Arıcılar birbirinin kokusunu uzaktan alabiliyor demekki, Mahmudiye li arıcı arkadaşımız Hasan KANSIZ da, sağolsun, gelerek arı hakkında yapılan sohbetimize dahil oldu.


Ramazan ayı olması sebebi ile hocamı gerektiği gibi ağırlayamadık, ama birbaşka zaman eksiklerimizi telaffi etme fırsatı verir inşallah. Sohbetimize katılan Erhan ağabey magazinciliği de arkadaşımız Hasan KANSIZ yaptı.






Bu resim de dışarıda bulunan arılığımdan çekildi bu gün. Uzaklarda Çifteler İlçesi yönünde yine anız tarlaları yakmışlar. Allah akıl fikir versin, ıslah etsin inşallah, Son kalan kovanlarım burada yakında bunlarda buradan alınarak kışlama yerlerine dönecekler.

27 Ağustos 2009 Perşembe

KAYNAK:İNTERNET

Türkiye'de bal arısının gen kaynakları tehlikede
Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Güler, ''Rast gele ana arı, koloni ve oğul arı satışı, gezginci arıcılık sonucu Türkiye'deki bal arısı ırkları melezleşmiş, saflıklarını kaybetmiş durumdadır'' dedi. Güler, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Anadolu'nun bal arısı genetik zenginliği açısından dünyadaki en önemli gen merkezlerinden biri olduğuna işaret etti. Türkiye'deki ekolojik ve coğrafi farklılıkların, değişik arı ırklarının oluşumuna imkan verdiğini ve Anadolu'nun bu genetik çeşitliliğinin önemli bir doğal zenginlik olduğunu vurgulayan Güler, ancak Türkiye'nin bu zenginliğe sahip çıkamadığını söyledi. -''GENETİK ÇEŞİTLİLİK ÇOK ÖNEMLİ BİR AVANTAJDIR''- Bal arısının Amerika kıtasına getirilişinin 200–250 yıllık bir geçmişi olmasına ve bu kıtaya dışarıdan arı ırkı ithal edilmesine karşılık Türkiye'de 5–6 arı ırkı bulunduğunu, Türkiye'nin bal arısı koloni sayısı açısından da 4-4.5 milyon koloni ile Çin'den sonra dünyada ikinci sırada yer aldığına işaret eden Güler, yabancı bilim insanlarının ''Anadolu'yu dünyanın gelecekteki tarımsal arıcılık merkezi'' olarak gördüklerine dikkati çekti. ''Maalesef biz bunu şu anda kavramış değiliz'' diyen Güler, Türkiye'nin sahip olduğu arı ırklarını ise koruyamadığını vurgulayarak şunları söyledi: ''Genetik çeşitlilik arı için çok önemli bir avantajdır. Genetik çeşitlilik yok edildiğinde arıların yaşama şansları ortadan kalkar. Bu durum arıların kendilerine özgü cinsiyet oluşumlarından kaynaklanmaktadır. Amerika, Çin ve diğer birçok ülkede arı genetik çeşitliliği çok azdır. Bu nedenle dünyanın her bölgesinde Anadolu'daki genetik zenginlik yoktur. Ancak coğrafyanın, ekolojinin iklim faktörlerinin uygun olduğu yerlerde arı bu genetik çeşitliliği gösterebiliyor. Anadolu dünyanın en zengin gen merkezlerinden biridir. Ama ne yazık ki biz bunu koruyamamışız. Rast gele ana arı, koloni ve oğul arı satışı, gezginci arıcılık sonucu gen kaynakları, yani arı ırkları kirlenmiş (melezleşmiş) ve saflıklarını kaybetmiş durumdadır. Eğer bir bölgedeki genetik materyal bozulursa, kirlenirse ya da melezlenirse o bölgede o genetik materyali bir daha oluşturabilmek için on binlerce yılın geçmesi gerek.'' Her arı ırkının kendine has özellikleri olduğunu, bulundukları bölgeye çok iyi uyum sağlamış olduklarını anlatan Güler, başka bölgeden getirilen ırkların ise yeni bölgedeki arı ırklarının melezleşmesine yol açmalarının yanı sıra, yeni ekolojik yapıya uyum sağlayamadıklarında arıların ölmesi sonucu maddi kayıpların oluştuğunu belirtti. -KAFKAS IRKI GİBİ DİĞER IRKLAR DA KORUNMALI- Türkiye'nin en önemli arı ırklarından Kafkas ırkının arıcılar tarafından en çok rağbet edilen ırk olduğunu söyleyen Güler, bal veriminin yüksek olması ve sakin bir arı olduğu için tercih edildiğini kaydetti. Orijinal Kafkas ırkının korunması için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından son 30 yıldır Kafkas arısının yetiştirildiği başta Ardahan ve Artvin yöresine göçer arı girişi ve dışardan arı girişinin yasak olduğunu ifade eden Güler, ''Diğer ırkların da belirli bölgelerde korunması için bu kararın yaygınlaştırılmasını istiyoruz'' dedi. Güler, yurt dışından da farklı ırklardan denetimsiz ana arı girişi olduğunu ve bunun denetim altına alınmasının gerekli olduğu vurguladı. Gen kaynaklarının korunması için ilgili kurumlardan gerekli önlemleri almalarını isteyen Güler, şunları kaydetti: ''Türkiye'de en fazla Kafkas ırkı ana arı Türkiye Kalkındırma Vakfı (TKV) tarafından Ankara Kazan'da ve yine bu ırktan en fazla ana arı TEMA Vakfı desteğinde Artvin, Borçka, Camili'de yetiştiriliyor. Bir arıyı bir bölgeye getirirken sadece verimli olması değil o bölgeye adapte olup olmadığı önce belirlenmelidir. Onun için Türkiye'de özellikle yetkili kurumlar bu rastgele ırk benimsemesini veya ırkların getirilmesini, arıcılar tarafından tercih edilmelerini kontrol altına almalı, bir sistem içinde bunun yapılmasına izin vermeli ve bu konuda öncelikle arıcılar bilinçlendirilmelidir. Biz dışarıdan en verimli arı ırklarını getirebilir ve bir süreliğine para kazanabiliriz, ancak bu çok değerli olan arı ırklarımızı yok ettiğimizde bir daha ne kadar çaba harcarsak harcayalım bunları yerine koymamız mümkün olmayacaktır.'' Güler, her zaman para kazanılabileceğini ama yok edilen gen kaynaklarının yeniden oluşturulamayacağının altını çizerek, herkesin bu sorumlulukla hareket etmesi ve doğal bir zenginlik olan bu gen kaynaklarının korunmasını istedi.
Bal arıları neden ölüyor?
Amerikalı uzmanlar dünyanın dört bir yanında bal arılarının ölümüne yol açan esrarengiz hastalığa dair önemli bir ipucu yakaladıklarını söylüyorlar.Normal koşullarda sağlıklı arılar, genetik olarak kendilerini diğer hastalıklardan ve tarım zararlılarına karşı kullanılan kimyasal ilaçların yani pestisidlerin etkisinden korumak üzere hayati bir protein üretiyor.Uzmanlara göre hastalığa yol açan işte arıların, ribosom adlı bu proteini üretmesini engelleyen bir virüs olabilir.Uzman ekip, sağlıklı arılar ile, Türkçeye, "koloni göçerten" diye çevrilebilecek CDD (colony collapse disorder) hastalığının yayıldığı kovanlardaki arıların hangi genetik özellikleri kullanıp, hangilerini kullanmadığını incelemiş.2006 yılından bu yana ABD'deki balarısı nüfusu üzerinde yıkıcı bir etki yaratan CDD'nin dünyanın başka bölgelerindeki kayıpların da sebebi olduğu düşünülüyor.Amerikalı bilim insanları National Academy of Science adlı dergide yayımlanan makalelerinde, arıların midelerindeki hücreleri DNA yapısı bakımından birbiriyle karşılaştırabilmek için moleküler biyolojide kullanılan bir yöntem olan Microarray Teknolojisi'nden yararlandıklarını söylüyorlar.Illinois Üniversitesi'ne bağlı olarak çalışan ekibin başkanı May Berenbaum BBC'ye bu araştırmayı 2006 yılında yayımlanan arıların genom haritasıyla ilgili bir başka çalışmanın mümkün kıldığını söyledi.Berenbaum, "Bu bilgi sayesinde, hasta ve sağlıklı arıların genlerini karşılaştırdık. Tabi arılarda tam 10bin ayrı gen var. Onun için her bir arıda bir çok farklı gen olabiliyor. Fakat, hastalıkla alakaları bakımından bunların çoğunu elemeyi başardık" diyor.CDD ya da koloni göçerten hastalığı ile ilgili daha önceki çalışmalarda pestisid zehirlenmesi ve bazı hastalık yayıcı asalak bitlerin etkisi üzerinde durulmuştu.Fakat Illinois Üniversite ekibinin arıların genleri üzerinde yaptığı karşılaştırmalı inceleme bunun somut kanıtlarını sunuyor ve hastalanan arılarda bir virüs nedeniyle pestiside karşı korunmayı sağlayan genlerin kullanılamadığını ortaya koyuyor.Balarılarının Amerikan ekonomisine tek katkısı bal değil. Aynı zamanda polenlerin yayılmasında ana taşıyıcı rolüyle tarımda büyük önem taşıyorlar.İlk kez 2006 yılında saptanan CDD hastalığı ülkedeki arı nüfusunun üçte birinin telef olmasına yol açtı.Avrupa'dan da benzer kayıp haberlerinin gelmesiyle hastalığın küresel bir boyut kazandığı kaygıları arttı.hastalığın, kovandan kovana küçük bir parazit bit tarafından yayılıyor olabileceğini de söylüyorlar.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

KOVAN VE SARICAARILAR

Bu sene kış aylarında yapılacak olan kovanlarımız ile ilgili çalışmalar başladık.Yapılmış olan bir sürü kovanın incelenmesinden sonra kafamızda bir kovan şeklini canlandırdık. Kovan ile ilgili bilgileri mobilya ustası şu ana kadar hiç kovan yapmamış bir kişiyi bu konuya yönlendirdik. Ortaya aşağıda resimlerini göreceğiniz bir kovan çıktı. Bu kovan örnek olarak yapıldı. Bu kovan üzerinde çalışmalar yapılarak yeni düzenlemeler yapılacak inşallah iyi bir kovan ortaya çıkacak.




Kuluçkalığın yüksekliği biraz daha arttırılarak çerçevelerin arasında kalan boşluk arttırılacak.







Kuluçkalıkta çerçevelerin konması için kuluçkalığın ön ve arkasında kalan parçalara açılan iç kısımdaki yataklar ve dış kısmına da ballığın geçmesi için açılan yataklar kovan ön ve arka kısımlarındaki bölümleri oldukça zayıflatmış, buna başka türlü bir çözüm getirerek bu bölümler güçlendirilecek.

Kovanların kuluçkalık ile ballık arasına yatak açılarak ballığın kuluçkalığın üzerine geçmesi sağlanacak. İlk defa yapıldığı için. Kovanın eksikleri var, bunları teker teker tesbit ettikten sonra bu eksiklikler giderilecek.


Kovanımızın taban tahtası tamamen değişecek çünkü yapılacak kovanlar polen kapanlı olacak.



Kapaktan taban tahtasına kadar hiç bir yerde her hengibi çıkıntı girinti olmaması, katlı kovanların yağmur altında, kar altında kalsa bile içeriye yağmur suyunun girmesi tamamen engellenmiş olacak.



Kovan gelir gelmez boyasız olarak güneşin altına bıraktım, bu şekilde çeşitli olumsuzlukları daha iyi tesbit edebilmek için.





Arılğımın çevresinde bulunan nadas tarlalarda bol miktarda bostan otu dediğimiz ottan mevcut. Aynı zamanda dikenler var. Arılarımız bu sıralar bu tarlalara ve polen için de mısır tarlasına çalışıyorlar. Kış hazırlıklarını yapıyorlar.




Sarıcaarılarla mücadelemiz son hızla devam ediyor. Aslında çok başarılı olduğumuz da söylenemez. Bulunan yuvalar imha ediliyor fakat her gün yenilerini buluyorum. Resimde Burak sarıca arı yuvasına dikkatli va tebbirli olarak yaklaşıyor. Ona saldırcak durumda değiller ama, sarıcaarılar kendi canlarının derdine düştüler ama yine de dikkatli olmak lazım tabi.


Burak, elindeki yapıştırıcının reklamını yapıyor gibi görünsede aslında, resimde görülen duvardaki küçük delik bir sarıcaarı yuvası yuvanın etrafına bu kuvvetli yapıştırıcıdan sürerek buraya gelen arıların bu yapıştırıcıya yapışarak imha ediyor. Aşağıda videoda daha net görünüyor.


14 Ağustos 2009 Cuma

KOVANLAR BAHÇEYE TAŞINDI

Kovanları bahçeme 11 Ağustos 2009 da, taşıdım. Bu sene nasip olrsu bahçede kışlayacaklar. Bahçeye taşıdım ama bahçe tarımar oldu. her yer kovan oldu. Arılıkta daha 22 adet kovan kaldı. Onlarıda bahçenin bir kenarına sıkıştırabilirsek çok iyi olacak.
Karakovan ustası, Ustam H.Ömer Ağabey İlçenin dışında bulunan arılığıma birlikte gittik. Arka planda kalan ayçiçek tarlası arılığın tam altında, arılık görünmüyor.

Sırtımızda taşıyacağımız aklıma gelmezdi. Böyle olacağını bilseydim, zayıf bölerdim arıları, güçlü bölme olunca ağırlıkta biraz fazla olmuş. Nadas tarlada biraz daha ağırlaşıyor tabi. Kovan ağızına taşıma esnasında bulaşık teli sıkıştırdık bu sayede havalandırma problemi yaşamadık.

Hacı ağabeyin bölünen kovanlarını benim dışarıda bulunan arılığa götürdük. Arılığa gideceğimiz nadas tarla ikilenince aracımız tarlanın başında zorlanınca orada durduk. Bu sayede Doğu Karadenizde arıcılık yapanlar bilir, Arazi şartları nedeni ile kovanlar omuzlarda taşınırmış, bizim aracımız baktık batacak biz de kovanları sırtımıza alarak arılığa taşıdık. Bu sayede oradaki arıcı arkadaşlarımızın ne zahmetlere katlandığını bire bir yaşamış olduk. Tabi onlar kadar olmasa da. Çünkü bizim arazimiz düz sayılır.

Bu da ruşet kovan diğer kovanlar da böyle olsaydı keşke.






Arıları indirdikten sonra bahçeden görüntüler. Çok güzel oldu, arı süper çalışıyor. Ağaçların gölgesi olduğundan öğle saatleri haricinde kovanlar gölgede kalıyor. Klima görevi yapan arı yok hepsi işinde gücünde çalışıyorlar.


Aşağıda video çekimi yavru uçuran kovan.


10 Ağustos 2009 Pazartesi

BU GÜN

Bu gün son hazırlıklar yapılıyor. Arılarımızı bulunduğu yerden kaldırıp, eve dönmeye karar verdik. Bu sene kışlama bahçemde olacak inşallah, Sonbahar bakımları da aynı şekilde.
Bu sene bal durumu malumunuz her yörede olduğu gibi bende de aynı verim düşük, kendi balımız çıksın yeter demiştik zaten, ümitlerimiz başka bahara kaldı, hayırlısı olsun.

Balımız çok yok ama sevindirici kısmı da yok değil, maaşallah arılarımız çok güzel sağlıklı ilerliyorlar. inşallah sonbahar bakımını iyi yapıp gelecek seneye iyi hazırlanmaya çalışacağım.


Ana çiftleştirme kutularında bulunan 10 adet ana arı var son turfanda, kayıpsız çiftleşmeleri sağlanması için arıkuşlarının olmadığı dışarıdaki arılıkta bulunuyorlar. Arıkşu deyince onlarında düşmanları var, Şahinler evet arılığın üzerinde devamlı olarak bir çift şahin uçarken görüyorum, onlar uçarken bırakın arı kuşlarını, kuş bile kalmıyor çevrede. Aslında onları ödüllendirmek geçiyor içimdem fakat gerek yok galiba arı kuşları arılığa geldiğinde onların yiyecekleri gelmiş oluyor zaten.



Yeni çıkan anaarılarımızdan bir tanesi fotoğrafı yakalamak çok zor oldu. O kadar kareden bir tane net olarak bunu yakalamışım. Yukarıdaki anaarı da tam net değil, ancak o kadar yakalamışım.


Ana kutularında yapılan kontrollerde yumurlamaya başlamamışlar, iki anaarı var her kutuda bir tanesi alınacak, anası alınan bölüm ortadaki bölme alınarak birleştirilecek o şekilde tek analı olarak kışlayacak.


Ana kutuları yapılan kontrollerde, varroaya zararlısına karşı ilaçlandı. Ertesi günü gidip arılıkta sayım yapmadım. Zaten varroa da görmedim fakat önlem almakta fayda var. Varroa dan dolayı zarar görmüş arı yok, zaten böyle bir şey görüldüğü zaman iş işten geçmiş oluyor. Önemli olan o duruma gelmeden önlem almak.







Bu yavru yuvasından düşmüş bahçede otların arasında görünce aldım. Avuçiçi kadar hatta daha küçük. Onu aldım tahta sandıktan bir yuva yaptım. Daha sonra baktım ki annesi ve babası olacak ki yavruyu bulduğum otların üstede dolaşıyorlar. Yavrularını arıyorlar. Benden kaçıp iğde ağacına kondular, oraya baktım yuvaları var. Öğle saatlerinde karnı acıkmış olacakki bağırmaya başlayınca, iğde ağacınının dalına bırakarak ailesine teslim ettim. Yerde olsa kediler ekmek arası döner yaparlardı.


Masum ve çok güzel.


İğde ağacının dalında ailesine kavuşmanın sevinci içerisinde, Anne ve babası karnını doyurdu keyif yapıyor.

Yorgunluk çayı günün sonunda 112 ibo nun acı biberleri yok, hep tatlı yiyecekler vardı, böyle olunca tabaklar tertemiz kaldı.


9 Ağustos 2009 Pazar

ACI KAVUN

Bu gün resimlerini yayınladığım bitki, halk arasında acı kavun diye bilinen yabani bir bitki.

Bahçemde çok miktarda bulunuyor. Yabani bir bitki olduğundan, ben bahçeyi temizlemek için devamlı olarak kökünden söküp atıyordum. Geçen sene gördüm ki sonbahar döneminde arıların çok ziyaret ettiği bir yabani bitki. Ondan sonra da bu bitkileri bahçemde yetişmesine izin verdim. Bu sene çok miktarda var. Sabah çiçeklerin üzeri arıdan geçilmiyor. Halk arasında şifalı bir bitki olduğu söyleniyor. Faydalı olduğu kadar da fazla kullanıldığı zaman zarar verdiği için kullanılması tavsiye edilmiyor.

Acıkavun bitkisinin çiçeklerine çalışan arılar.






Yukarıda ezan çiçeği, daha açılmasını beklemeden arılar tarafından işgal ediliyor.



Karakovanın çalışması.



Körüğün temizlenmesi. Körük uzun süreli kullanıldığı zaman kapak kısmı kurum bağlıyor. Bu yüzden körüğün içinde kalan korun üzerine odun parçaları atarak, kapağını da hafif kapattım, odunlar parçaları yanarken kapakta bulunan zivt kısmı da yandı daha sonra yanmış zivt kazıyarak temizledim. İlk günkü gibi tertemiz oluyor.